Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

Endokrinoloji nedir?

Tıp alanında endokrin sistem,

Tıp alanında endokrin sistem, oldukça karmaşık yapıda bir salgı bezi grubu olmaktadır. Bu bezler hormon yapan organlar olup insan vücudundaki aktiviteleri kontrol etmeye destek olan maddelerdir. Mardin Park Hastanesi Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Berçem Ayçiçek, endokrinolojiye dair bilinmesi gerekenleri kaleme aldı.

İşte o yazı…

 Endokrinoloji ve Metabolizma hastalıkları; Dahiliye (İç hastalıkların) ihtisasından sonraki 3 yıllık bir eğitim süreci ile alınan, belli bazı spesifik hastalıklar ilgilenen bir yan dal uzmanlık dalıdır.

Endokrinoloji ve Metabolizma hastalıkların branşı; Şeker hastalığı, Obezite (şişmanlık), kolesterol yüksekliği, dirençli tedavi ile düzelmeyen hipertansiyon, guatr yani tiroid bez hastalıkları, hirsutizm(tüylenme artışı), adet düzensizlikleri, çocuk sahibi olamama (infertilite), cinsel işlev bozuklukları, ergenlikte gecikme, Erken ergenliğe girme, boy kısalığı, gelişme geriliği, aşırı terleme, erkeklerde meme büyümesi, böbrek üstü bezi hastalıkları, kemik erimesi, hipofiz bez hastalıkları ile ilgilenir.   

Bu hastalıklar ile ilgili bazı önemli sağlık mesajlarımı aşağıda belirttim, ne kadar fazla kişi ile bu bilgiler paylaşılırsa o oranda  faydamızın artacağını düşünüyorum.

Diyabet (Şeker hastalığı) ile başlayalım; dünyada 463 milyon diyabetli hasta mevcut ve de ne yazık ki yarısına yakını halen tanı almamış durumda.

  • Diyabet hastalığının önlenmesi ve/veya etkin tedavisi ile kalp hastalığı, kronik böbrek hastalığı, diyabetik ayak ve görme kaybı gibi şeker hastalığına bağlı gelişebilen organ bozukluklarının önüne geçebileceğimizden
  • Gizli şekere sahip hastalarda %7 kilo kaybı ve haftada en az 150 dakika orta derecede fiziksel aktiviteyi hedefleyecek şekilde yaşam tarzı değişikliğini sağlayarak; Diyabet hastalık gelişme riskini %58 azaltabileceğimizden

 

  • Şeker hastalığı olan  ve COVID-19 enfeksiyonu geçiren hastalarımızda kan şeker seviyelerinin düzeltilmesi ile COVID zatürresinin olumsuz seyretme riskimizi azaltabileceğimizden

ÖTÜRÜ;

Diyabet hastalık taramaları COVID-19 pandemisi nedeni ile gölgede kalmamalı ve Diyabet riski olan;

  • 40 yaş üstü her sağlıklı bireyde 3 yılda bir

 

  • Beden kitle indeksi -25- den büyük ve aşağıdakilerden biri var ise de daha erken yaşlardan itibaren DİYABET taraması yapalım/yaptıralım!
  • Ailede şeker hastalığı olan
  • Daha önce gizli şekeri olduğu söylenen
  • Gebelik şekeri geçmişi olan
  • Sedanter yaşayan
  • Hipertansiyon ve kolesterol hastalığı olan
  • Polikistik over hastalığı

EN İYİ Gebelik Kan Şeker Kontrolü ise; Anne adayının gebelik öncesi sağlık taraması, yaşam tarzı ve beslenme eğitimi ile olur!!

Diyabet riski yüksek kişilerde sağlık kontrolü gebelik öncesinden mutlaka başlanmalıdır!!!

Peki gebelik planı yapan hangi bireylerde Diyabet taraması yapılmalı?

40 yaş üzeri

Daha önce 4.5 kg ve/veya ölü doğum öyküsü olan

Gizli şekeri olan

Obez

Önceki gebeliklerinde şeker saptanmış

Polikistik over sendromu olan

Sedanter yaşayan

Ailesinde şeker hastalığı olan kişiler DİYABET taraması mutlaka yapılmalıdır!!

Pandemi’nin, Diyabet hastalarının kan şeker konrolünü sağlamada

yaygın kanının aksine- ENGEL TEŞKIL ETMEZ, çünkü ilk muayene ve eğitim sonrasında YAKIN TELE TAKİP ile kan şeker dzüeylerini kontrol altına alınabilir, bu bahis açılmışken sunu söylemeliyim, Diyabet hastalarının kan şeker kontrolü için çok nadiren hasta yatışı gerekir, ayaktan kontrol altına almak mümkün, tabi bunu kan şeker takiplerinizin yakın takibi ve tedavi dozlarınızın ayarlanması ile düzenlenebilir. GELIŞEN DIYABET TEKNOLOJILERI sayesinde yaptığım kan şeker takipleri sonrasında hastaya uygun insulin doz/çeşitlerini belirlemek sureti ile tedavi değişikliği önerebiliyorum ve yine hızlı teknolojik gelişmeler sayesinde acıtıcı ve yorucu olan günlük kendi kendinize yaptığınız kan şeker ölçümlerinin yerine, SÜREKLI KAN ŞEKER DÜZEYLERINIZI KAYıT ALTıNA ALAN, cilt altına yerleştirilen yeni ölçüm sistemlerini uygulayarak şeker kontrolünü daha etkin ve rahat bir şekilde sağlayabiliyorum.

Diyabet ten sonra yazıma HİPOGLİSEMİ (kan şeker düzeyinin 70 mg / dL nin altında olması)  ile devam etmem uygun olucak; hipoglisemi sıklıkla “terleme, titreme, sinirlilik, dudak, dil yada yanakta karıncalanma veya uyuşma, düzensiz veya hızlı kalp atışı ve daha ciddi olarak da bilinç kaybı, bulanık görme ve nöbet geçirme” gibi belirti ve şikayetlerin olduğu hallere sebebiyet verebilen panik yaratıcı etkisi yüksek bir klinik tablo ile karşımıza çıkıyor. Hipoglisemi, şeker hastalığı olan ve olmayan hasta gruplarında muhtelif nedenlerden kaynaklı olarak gelişebiliyor.

Diyabetli hastalardaki hipogliseminin en yaygın nedeni, diyabet tedavisinde kullanılan ilaçlar yada ihtiyaçtan fazla alınan insülin doz uygulamaları, yanı sıra kör nokta olarak gördüğüm bir neden ise  bazı hastalarımızın diyabet ilacını aldıktan sonra olması gerekenden daha az yemek yemesi veya uygun ön hazırlık yapmadan her zamankinden daha fazla egzersiz yapmasıdır.  Diyabetli olmayan bireylerdeki hipogliseminin sebeplerini ise; bazı kritik hastalıklar (şiddetli hepatit veya siroz, böbrek hastalıkları, bazı kanser türleri), çeşitli ilaç kullanımları, hormonal dengesizlikler, aşırı alkol tüketimi ve uzun süreli açlık olarak sıralayabiliriz.

Reaktif hipoglisemi olarak adlandırdığımız tablo ise şeker oranı yüksek besinlerin tüketimi sonrasında bazı sağlıklı bireylerde görebildiğimiz kan şeker düşüklüğüdür. Daha çok hipoglisemi esnasında yapmamız gerekenlerden bahsederek yazı amacına ulaşsın istiyorum;

Hipoglisemi semptomu esnasında ilk yapılması gerekenler;

Kabaca 4 adet kesme şekere denk gelen 15-20 gram karbonhidrat içeren gıdalar (glikoz tabletleri veya glikoz jeli, meyve suyu, bal ve şekerli tatlılar) alınmalı ve 15 dakika sonra kan şekeri seviyeleri tekrar kontrol edilmeli. Kontrolde hala kan şekeri 70 mg / dL’nin altında ise, tekrar aynı miktar karbonhidrat alınmalı ve  kan şekeri 70 mg / dL’nin üzerine çıkana kadar ölçümler 15 dakikada bir tekrarlanmalıdır.Tip 1 Diyabetli ve/veya özellikle oynak şekeri olan hastalarımızın “glukagon” iğnesine sahip olmaları ve nasıl kullanılacağını bilmesi gerekiyor ve tabi ki tekrarlayan hipoglisemiyi önlemek için en nihai çözüm altta yatan hastalığın tedavi edilmesidir.

Bir diğer önemli hastalığımız; METABOLİK SENDROM olup hastaya tanıyı aşağıdaki maddelerden 3 ü var ise koyuyoruz;

1)Bel çevresi kalınlığı; kadınlarda 90 cm ve üzeri, erkeklerde ise 100 cm ve üzeri olanlar

2)Prediyabet dediğimiz henüz şeker hastalığı olmayan ama yüksek riskli olduğunu gösteren kan şeker düzeylerine sahip kişiler

3) HDL-kolesterol dediğimiz kalp koruyucu kolesterolün düşük olanlar

4)Kan basıncı yüksekliğine sahip bireyler

5) Trigliserid dediğimiz kandaki yağlardan birinin yüksek olduğu kişiler

Bu hastalığa sahip iseniz kalp damar hastalık veya riski ile karşı karşıya olduğunuz ve gecikmeden tedavi almanız gerekir.

OBEZİTE(ŞİŞMANLIK)  TEDAVİSİNİN ÖNEMLİ BİLEŞENLERİ OLAN

“İLAÇ TEDAVİSİ VE OBEZİTE CERRAHİSİ”

ÖNCESİ HAZIRLIK VE SONRASINDAKİ TAKİP SÜREÇLERİ HAYATİ ÖNEME SAHİPTİR!!!

En sık başvuru aldığımız Obez hastalarım ile yaptığım görüşmeler sonucunda açığa çıkan 2 tedavi eksikliğini paylaşmak istiyorum;

Obezite cerrahisi yapılmadan önce hastalar, ulusal ve uluslararası klavuzlarımıza göre tarafımızca tetkik edilmeli ve alta yatan ciddi bir hastalık var ise dışlanmalıdır.

Cerrahiye uygun hastaların yaşam tarzı ve diyet eğitimi cerrahi öncesi başlanmalıdır. Bu hastalarımızın alacakları diyet eğitimlerinin diğer obez hastalardan farklı olduğunu vurgulamak isterim. Cerrahi sonrası ise bu özel diyet programları ve yaşam tarzı eğitim süreçlerinin desteklenmesi yanısıra, belirli bir program dahilinde –ki bu ay ay değişir-bazı ilaç takviyelerinin verilmesi gerekir, aksi halde cerrahi sonrası görülmesi beklenen bazı sağlık sorunlarının önüne geçilemeyebilir.

Özellikle son yıllarda kullanımda olan yeni “OBEZİTE İLAÇLARINI” kullanmadan önce bazı hastalıkların dışlanması şarttır!!

Her hastanın kullanacağı obezite ilaç grubu aynı değildir.

Size uygun olmayan ilaç grubunu kullanmanız sağlığınızı bozabilir.

Guatr yani tiroid bez hastalıklarımızdan hipotiroidinin (tiroid bezinin az çalışması) en sık nedeni Hashiomoto hastaliğı’dır; eğer sizlerde “halsizlik, dikkat dağınıklığı, saç dökülmesi, kabızlık, istemsiz kilo alma, deride kuruluk, adet düzensizliği, tekrarlayan gebelik kayıpları” gibi şikayetler var ise tetkik edilmeniz gerekir. Haşimato ile ilgili SİZDEN sık aldığım  soru ve cevaplara yer vererek devam etmek istiyorum;

 1)“Hashiomoto tiroiditi olduğu için hap kullanan yakınım var, bana ise kullanmama gerek olmadığı söylendi..”

 

Hashiomoto tiroiditi olan her hastanın ilaç  tedavisi alması GEREKMEYEBİLİR; tedavi başlama kararı hastadan hastaya değişir.

2) Hashiomoto hastalığına sahip olmam GEBELİĞE engel midir? 

Gebelikte bu hapı kesmem gerekmez mi? İlacı kullanırsam çocuğa zarar    vermiş olmaz mıyım?

Hastalığınız gebeliğe engel değildir. Ancak gebelik öncesi takip ve tedavi planınızın yapılması gerekir.

Levotiroksin dediğimiz ilaç gebelikte rahatlıkla kullanabilen nadir ilaçlardandır, tam aksine ilacı kullanmaz iseniz gebeliğiniz düşük ile sonuçlanabilir.

 3) Hashiomoto hastası olduğum için ilerde başka hastalıklara yakalanma riskim var mı?

Hashiomoto hastalığı olan kişilerde olmayanlara nazaran bazı hastalıkların gelişimi bakımından artmış bir risk söz konusudur. Bu nedenle takipte kalmanız ayrıca önem taşır.

4) Tiroid antikorlarının (Anti-tpo ve Anti-tg) düzenli takibi gerekmez mi?

Hastalığın teşhisi esnasında kullandığımız bu antikor seviyeleri  (Anti-tpo, Anti-tg) birkaç neden dışında takip gerektiren tetkiklerden DEĞİLDİR.

5) İyotlu mu yoksa iyot içermeyen tuzlardan mı kullanmam gerekiyor?

Sahip olduğunuz tiroid hastalığının çeşidi itibarı ile kullanmanız gereken tuz İYOTLU TUZ’ dur.

GEBELİKTE TİROİD HASTALIK KONTROLÜ KRİTİK BİR KONUDUR

ÇÜNKÜ;

Gebelik’te tiroid hastalıkları; gebeliğe bağlı, geçici ve zarar vermeyen bir durum olabileceği gibi, cenin kaybı ve bebekte organ gelişim bozukluklarına sebebiyet verebilir.

Gebelik’te tiroid hormon kan tetkikleri, gebe olmayan kişilere göre değişkenlik gösterir. Annenin gebelik dönemi, iyot eksikliği gibi bazı durumlar hormon tetkiklerini yorumlamayı  zorlaştırarak tiroid hastalığının teşhisini zorlaştırabilir. Bu nedenle gebelikte bu hormon tetkiklerinin doğru yorumlanması, verilecek tedaviyi değiştireceğinden kritik öneme sahiptir, hatta bazı durumlarda gebe kişiye tedavi vermeye gerek bile kalmayabilir.

Bu nedenlerden ötürü, Gebelerde tiroid hastalıkları Endokrinolojik değerlendirilme gerektiren hassas bir konudur.

GEBELERDE VE SÜT VEREN KADINLARDA İYOT EKSİKLİĞİ GİDERİLMELİDİR!!

Gebelerde; tiroid hormon ihtiyacı ve idrarda iyot atılımı arttığı için İYOT ihtiyacı 2 kat artar. Ne yazık ki; Türkiye ve özelde bölgemiz iyotlu tuz kullanımının görece düşük olduğu ülke ve bölgeler arasında yer alıyor.

Peki yeterli iyot almayan annenin kendisi ve  bebeğinde ne gibi sorunlar gözlenebilir?

  • Gebeliğin düşük ile sonuçlanması en sık gördüğümüz olumsuz, önlenebilir bir sonuçtur.
  • Gebelik öncesinde tiroid hastalığı olmayan kadınlarda bile yeterli iyot alımı sağlanmazsa gebelik sonrasında tiroid hastalıkları gelişebilir.
  • Çocukluk çağının ilk yaşlarında zeka seviyesinin ortalama 10 puan düşük olabileceği ve otizm riski yaratabildiğine dair araştırma sonuçları mevcuttur.

O HALDE İYOT DESTEĞİ GEBELERDE VE SÜT VEREN KADINLARDA SAĞLANMALIDIR!

İYOTLU TUZ, iyot ihtiyacımızı karşıladığımız temel kaynaktır.

Ancak gebelerde ve süt veren kadınlarda iyotlu tuza ilave olarak günde 100-150 MİKROGRAM İYOT almaları gerekliliğini önemle vurgulamak isterim.

TÜM BİOPSİ İŞLEMLERİ İÇİNDE TİROİD NODÜL BİOPSİSİ EN AZ AĞRıLı OLANLAR ARASINDADIR.

Endokrinolog olarak fazlasıyla yaptığım tiroid nodül biopsisi sanılanın aksine çok ağrılı bir işlem değildir. Kaldı ki, her tiroid nodülüne biopsi yapmak gerekmez, takip etmek yeterli olabiliyor. Bazı nodüller ise gerek boyutu gerekse de ultrasonografik görüntüleri itibari ile biopsi işlemini gerektirir. Kanser riski taşıyan özelliklere sahip nodüllere ise ince iğne biopsisini geciktirmemek gerekir. En sık tiroid kanser türü olan PAPİLLER TİROİD KANSERLERİ; tüm kanserler içerisinde cerrahi tedavi ile -gecikilmediği taktirde- büyük oranda konrol altına alınabilir. Tiroid kanserlerinin büyük çoğunluğu boyundaki lenf bezlerine yayılır, bu nedenle hastalara ameliyattan önce detaylı boyun ultrasonografisi yapmak gerekir. Tiroid kanserinin yayıldığı lenf bezlerine ait görünüm saptandığı zaman ise lenf biopsisi yapmak gerekir.

Kemik erimesi ile ilgili vermek istediğim mesaj ise; tedavinin gecikmemesi gerekliliğidir, şöyleki; kemik erimesi tedavisinde modern tıp oldukça güçlü bir pozisyonda, bu bakımdan; bu zorlu tektik aşamasını geçtikten sonra bir neden bulamazsak, başarılı olmamış bir tedavide ısrar etmeye gerek kalmıyor, yeni tedavi seçenekleri ile etki etmemiş olan eski tedaviyi değiştirebiliyoruz. Bir hatırlatma yaparak dikkat çekmek istediğim bir konu daha var; çok etkili bir ilaç bile olsa HER İLAÇ HER HASTAYA uygun değil; Mesela;

Menopoz öncesi dönemdeki kadınların

Genç yaş hastaların

Erkek hastaların

Böbrek yetmezliği olan hastaların

Kanser hastalarının

Kortizon kullanımı sonrası kemik erimesi gelişen HER BiR HASTANıN

Alacağı kemik güçlendirici ilaçlar ve hatta bazı durumlarda bu ilaçların dozları farklıdır!!. Son olarak bir de güncel bir tartışma konusunu vurgulayacağım; Meme kanseri ve kemik erimesi olan veya kemik erimesi olmayan ama bazı tedaviler verilmesi planlanan bu hastaları kemik güçlendirici ilaçların kullanımı bakımından değerlendiriyoruz.

Ayrıca gördüğüm kadarı ile D vitamini hekim kontrolü olmadan alınabiliniyor; uyarım şu ki, D vitamin eksiklik tedavisi verilirken; verilme şekli kadar dozların haftalık ve günlük  olarak hesaplanıp verilmesi önem taşır;  böylece yüksek dozlarda D vitamini kullanımının ve nadiren gördüğümüz D vitamini zehirlenmelerinin önüne geçilmiş olur.

 AŞIRI TERLEME (HİPERHİDROZ) TEDAVİ EDİLEBİLİR BİR HASTALIĞIN HABERCİSİ OLABİLİR.

Bölgesel veya tüm vücutta yaygın olarak aşırı terleme tarif eden hastalarımızın bilmesi gereken husus; bu rahatsızlığın nedeninin ailesel/genetik olabileceği gibi çok çeşitli hastalıkların habercisi olabileceğidir. Aşırı terleme tedavi edilebilir bir hastaliğin habercisi olabilir, BOTOX uygulamalarından önce tetkik edilmeniz gerektiğini vurgulamak isterim. 

 Adet düzensizliği, tüylenme ve/veya infertilite problemleri olan hastalarımızın BÖBREK ÜSTÜ BEZI HASTALıKLARı yönünden tetkik etmek, ileriki kuşaklara bu ve bazen daha ciddi hastalıkların genetik aktarım olasılığı taşımaları konusunda anne ve baba adaylarının bilgilendirilmesi gerekmektedir.

Ergenliğe geçişte gecikmeye (PUBERTE GECİKMESİ); erkeklerde sakal traş, tüylenme azlığı, testis küçüklüğü, inmemiş testis (yumurtalık neden olabilecek bazı hastalıkların  teşhisinde gecikme kızlarda ise adet görememe ile kendini gösterir; tanının ileri yaşlara kalması cinsel gelişim ve/veya infertilite (kısırlık) tedavi şansının kaybına sebebiyet verebilir; bu bakımdan erken teşhis önemlidir.

Cinsel işlev kaybı (Erektil disfonksiyon); genellikle kronik hastalıklar, bazı ilaç kullanımları ve hormon bozuklukluklarına bağlı görebiliyor.  Konu ile ilgili görsel ve yazılı medyada ne yazık ki bilimsel kanıtı olmayan tedavi önerileri mevcuttur. Sağlığınızın korunması ve tedavisi için, Üroloji ve Endokrinoloji bölümlerince değerlendirilmeniz gerekiyor.

Jinekomasti (Erkeklerde aşırı meme gelişimi) bazı hastalıkların habercisi olabilir!! Hormon bozukluklarına sebebiyet veren ve nadiren ciddi olabilen bazı hastalıklar ve ilaç kullanımları sonrası bu estetik problem gözlenebilmektedir. Kalıcı tedavi başarısı yüksek olan cerrahi tedavi planı yapılmadan önce, nedene yönelik araştırma Endokrinoloji taradfından  yapılmalıdır.

Hipofiz bezi hastalıkların içinde en sık gördüğümüz bozukluk; Prolaktin hormon yüksekliğidir. Endokrinoloji kliniğime en sık aldığım başvuru, Prolaktin hormon yüksekliğidir, şöyle ki; bazen kullanılan ilaçlar, stres, uykusuzluk gibi nedenler bile hafif derecede Prolaktin hormon yüksekliğine neden olabilirler. Nedenleri çok fazla olan bu durumun aydınlatılması için detaylı hasta hikayesi almak ve tetkik etmek gereklidir.

Son olarak; psikososyal açıdan kırılgan, hassas bir konu olan BOY KıSALıĞı, değinmek istiyorum; tanımlarsak; kişinin kendi yaş ve cinsiyetine göre olması gereken boy uzamasının 2 standart sapmanın altında olması halidir.

Hem psikolojik travmaya neden olmamak hemde çokça tıbbi detaylara haiz olması bakımından klinik pratiğimde bu hastalarıma geniş zaman ayırarak ihtimam göstermeye çalışıyorum.

Anne karnındaki beslenmeden tutun çok çeşitli hastalıklar (Kronik iltihabi hastalıklar, hormon bozuklukları, bazı tümörler, gecikmiş ergenlik/erken ergenlik ve nedenleri), konstitüsyonel dediğimiz geçici yapısal durumlar, ailesel, genetik bazı sendromlar, uzun sureli kortizon kullanımı, kafa travmaları gibi kazalardan sonra boy uzaması gecikebiliyor.

Bunca neden arasındaki ayrımın sağlıklı yapılabilmesi adına hastamızın, 3 büyüme pikini gördüğümüz bebeklik, çocukluk ve ergenlik dönemindeki boy uzama hızlarını, ve ergenlik belirtilerinin gözlendiği yaşları bilmeleri ve erken yaşlarda Çocuk Endokrinolog’lara başvurmuş olmaları tedavi başarısı için çok kıymetli

 

Biz yetişkin Endokrinolog’lara ise daha sıklıkla sorulan popüler sorulara gelince;

Ailesel yada idiopatik(nedeni bilinmeyen) boy kısalığı dediğimiz durumda literatür tedavi için ne diyor? Kemik ucu açık; büyüme hormonu verelim mi? sorusuna gelince;

Karar, hasta ve doktor işbirliğinin gücüne fazlasıyla bağlı bir durum kanımca. Şu yüzden;

Konu ile ilgili  güncel, sadece küçük ölçekte bilimsel çalışmalar var ve de kısmen ışık tutabilir nitelikte; söz gelimi, büyüme hormon tedavi faydasının görece daha çok erken yaşlarda başlanan hastalarda gözlendiğini, lakin adölesan dönemde de faydanın olabildiğini ama bu faydanın kişiler arasında farklılık arzettiği belirtiliyor.

Büyüme hormon tedavi dozlarına göre çeşitlenebilen olası yan etkiler ile ilgili detaylı bilgilenmenizin önemi ise karar aşamasında su götürmez bir diğer gerçek

Klinik pratiğimde, öncelikle muayenenize göre tetkik yapıp, kemik yaşı ve epifiz dediğimiz kemik ucu açıklığına bakıyor, tüm boy uzama piklerinizin olduğu yaş ve miktarı not alıp,  Anne-Baba boyuna göre beklenen ortalama boyunuzu hesaplayarak tedavi beklentinizi reel ölçeklere çekmeye çalışıyorum.

Sevgi ve Saygılarımla…